Karadeniz’in bağrından kopup gelen bir ezgi varsa, o ezginin ardında Selçuk Sancak’ın parmak izleri olabilir…
1993 yılında kemençeyle tanışan Selçuk Sancak, bu alanda kendini adım adım yetiştirerek Karadeniz müziğine gönül verenlerin sevgisini kazandı.

Sanat yolculuğu, babası Hasan Sancak’ın Sürmene’deki kemençe imalathanesinde başladı. O yıllarda henüz ortaokul öğrencisi olan Selçuk, dükkâna gidip geldikçe babasının yaptığı enstrümanlara olan ilgisi daha da arttı. Ve gün geldi, babasının yokluğunda kemençeyi eline aldı…
“Babam kahveye okey oynamaya giderdi, ben de o sırada pratik yapardım,” diyor Sancak, ilk notalarının hikâyesini anlatırken. Babasının bir gün onu Sürmene havası çalarken yakalaması, dönüm noktası oldu.
1995 yılında Halk Eğitim Merkezi'nin açtığı kemençe kursuyla müziğe teknik bir temel atan Selçuk Sancak, kısa sürede yöredeki düğün ve etkinliklerde sahne almaya başladı. Çamburnu Kılıçlar Dinlenme Tesisi ve çevre illerdeki organizasyonlar onun ilk sahne deneyimleri oldu.
Üniversite eğitimi için gittiği Ordu'da müzik tutkusu daha da gelişti. Gitar, kemençe ve klarnetten oluşan bir grupla birlikte kafelerde sahne aldı. Ardından 2009 yılında İstanbul’a taşındı. Burada hem sahne aldı hem de Ümraniye’de enstrüman imalatı ve kemençe eğitimi verdiği bir dükkân açtı.

Her ne kadar 2013 yılında bu işyerini kapatmış olsa da, müziğe olan tutkusu hiç bitmedi. “Şu anda aktif olarak başka bir işle ilgileniyorum ama bazı özel günlerde yine kemençemi elime alıyorum, Karadeniz türkülerini yüreğimden geldiği gibi okuyorum.” diyor ustalıkla.
Bugün hâlâ kemençenin tınısında Karadeniz’in rüzgârını, yaylaların özgürlüğünü ve yılların emeğini duymak isteyenler için Selçuk Sancak, sadece bir sanatçı değil; bir gönül adamı, bir kültür taşıyıcısı.